Soğuk ve karlı bir dağ manzarasıyla başladı pazar keyfi . İnsanın uykuya gömüldükçe gömülesinin geldiği puslu bir hava . Tek bir şey vardır insana güç veren kalkmak için ; bol çeşitli kahvaltı sofrası . tabi birde bugün ne hazırlasam düşüncesi . Bizim klasiğimiz olmazsa olmazımız krep . Bir kerede listesine eklemediğini görmedim eşimin. 'Bu sabah ne hazırlayım hayatım?' ''hmmm krep olabilir mesela''. Cevap genelde böyle başlar.
Sonrasında telefon çaldı minik bir ses ''Ahmet abi yapıyosun'' Yusufum Ahmet abisini özlemiş. Böylelikle pazar keyfimize bir keyif daha eklenmiş oldu .
Süngerbob ve miniğimin sorularıyla başladık masadakileri tüketmeye. Bu arada sünger bob Yusufun değil benim tercihim , çünkü kendileri Caillou hayranıymış . Yahu insan üç buçuk :) kişiye 1 kilo börek alırmı ? Söz Konusu Memiş ailesiyse vede yemek ise herşey olabilir. Küçüğünden büyüğüne tüketmek konusunda oldukça başarılılar.
Yalnız börekte tüketilmiyecek gibi değil di yani . Özdemiroğlu'nu bu konuda oldukça başırılı buluyorum. Ehh tabi yenilir içilirde , yenilip içilmişlikler konuşulmazmı. Çeşme , Kemer , Fethiye , Bodrum derken ''yaz gelsede motorla gezsek'' başka yere varamazdı bu konu zaten. Kahve keyifleride yapıldı . Yazın gidilecek yerlerin planlarıda. Bu arada biz konuşurken içerde tek başına oyun oynayan Yusuf'tan sesler gelmeye başadı. Oynadığı oyundaki kediyle konuşuyordu. Kedi söylenen sesleri tekrarlıyordu aslında ama tabi o farklı düşünüyordu herhalde . '
'ben Yusuf''
kedi; ''ben Yusuf''
'' Hayır sen Yusuf değilsin''
kedi;'' hayır sen yusuf değilsin''
Anlayana kadar küçüğüm kediyle inatlaşdı durdu kendisinin Yusuf olduğuna . Bizde içerden diyaloglara kahkaha atmamak için kendimizi zor tuttuk.
Onları oyun parkına , çalışmak zorunda kalan eşimide evden uğurladıktan sonra ne yapmak istediğim konusunda bir türlü karar veremedim . Önce mercan dede dinlemek lazımdı . Sonra kitabımı aldım elime okumaya başlamıştımki Zeynebimin sözleri çınladı kulaklarımda ''ablacım artık okumalısın bence şu kitabı'' . Tuhaf bir düşüncem var bu tip kitaplara karşı . Okuyup bitmesinden korkuyorum sanki . Sanıyorum ''Aşk''ıda 5 ay sonra filan okumuştum. Öyleki tek tek satır satır. ''Tamam'' dedim zamanı geldi ve uzandım kitaplığıma hmm mis gibi kokuyordu. Hava kararmak üzere camdan dışarı baktığımda artık pustan dağı görmek mümkün değildi. Yeşil ve Emirsultan türbesinin ışıkları yanmış , Yıldırım Külliyesininki ise hala açılmamıştı. Sonra düşündüm kendi kendime nasıl bir şehirdi burası . Ne eski, ne kadar çok yaşanmışlıklar var. Büyük kararlar , savaşlar ve mucizeler.
Gün geceye bağlandı dinmek bilmyen yağmurun altında ama daha bitmedi .
Çok şeyler sığdırılınabilir o zamana ; sürekli ötelediğin hikayeyi öğrenmek gibi....